Diğer, ss.2-7, 2021
Osmanlı
Devleti’nin imparatorluktan ulus devlete geçi(rili)şi neticesinde ortaya çıkan
yönetim değişikliği ile yeni kurulan cumhuriyet meclislerinden ikincisinin kurulması
ile 1924’ten 1928’e kadar mecliste yoğun ve köklü değişiklikler yapılmıştır.
Bunlar arasında halifeliğin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat İlanı, Şer’iye ve
Evkaf ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletlerinin ilgası dikkate şayandır.
Bundan sonra siyaset, eğitim ve hukuk başta olmak üzere her alanda ulus devletin
kontrolünde bir modernleşme süreci yaşanmıştır. Kara’nın ifadesiyle “Millî Şef”
veya “Tek Partili Yıllar” olan bu dönemde yapılan mezkûr değişiklikler ile
İslam dini siyasi ve sosyal fonksiyonları itibarıyla olabildiğince kontrol
altına alınmıştır. Toplumun bir gerçeği olduğu öngörülerek Diyanet İşleri
Başkanlığı kurulmuş, tefsir, meal ve hadis külliyatı yazdırılarak
dağıtılmıştır. Kara’ya göre bu dönemden itibaren din ile ilgili olan bütün
meseleler hem mevzuat hem de uygulama ile “muğlak” ve “müphem” bırakılmıştır.
Bu durum ise Müslümanlar için hem bir “problem” oluşturmuş hem de bir “imkân” alanı
bırakmıştır. Buna temsil gücü yüksek bir örnek olarak hilafeti verebiliriz.
Nitekim hilafetin yetkileri ve imtiyazları Büyük Millet Meclisi’ne devredilmiş,
meclise mündemiç bir hâlde ilga edilmiştir. Kara’ya göre bu sayede “yeni
devlet, yönetici kişiler ve kurumlar düzeyinde kendini bir şekilde din
ekseninde açıklama ve konumlandırma bağlarından soyutlamıştır. Bu hadise
yalnızca iç siyasi bünyeye getirilen bir düzenleme değil, aynı zamanda
Türkiye’nin dış dünyada, uluslararası ilişkilerde hangi kimlikle ve ne şekilde
yer almaya yöneldiğini de tayin etmiştir. Türkiye’nin İslam dünyasından gerçek
kopuşunun tarihi de burada noktalanmıştır; belki de bir daha geri dönüşü
olmayacak şekilde düşünülerek."