Umuttepe Yayınları, Kocaeli, 2012
ÖNSÖZ
Divan şiiri metinleri derin hayâl dünyası, çok amaçlı ve çok anlamlı söz dağarcığı, biribiriyle ilintili anlam katmanları, bu öğelerin sağladığı imkânlardan yararlanan şairin etkili ifade tarzı ve bu tarzı bütünleyen engin bilgi birikimiyle çoğu kez okuyucuyu hayrette bırakan, farklı iklim ve ufuklarda dolaştıran bir hava ve muhtevaya sahiptir. Okuyucu ve araştırmacının bu havayı soluyup muhtevayı kavraması ise metinlerin anlaşılmasını sağlayıp hazzına erdirecek alt yapıya sahip olmasını gerekli kılar.
***
Ülkemizde divan şiiri metinleri üzerine yapılan şerh çalışmalarının
yaklaşık hesapla üç çeyrek asırlık bir geçmişi vardır. Metin şerhi (şerh-i mütûn) ya da metinler şerhine (şürûh-ı mütûn) dair ilk örnekler 20.
yüzyıl ortalarına doğru İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim
üyeleri tarafından şiir ve eser şerhleri ile şerh metoduyla ilgili yazılar
şeklinde ortaya konmuş, müteakip yıllarda bu tarz çalışmalar artarak devam
etmiştir. Şairlerinin şiir ve divanlarının açıklamalarına yönelik bu
çalışmalarda izlenen yöntem metin içerisindeki yabancı kökenli sözcük, deyim ve
tabirlerin anlamının verilmesi, şiir metinin nesre çevrilmesi, açıklanması,
varsa edebî sanatların belirtilmesi ve temas olunan kıssa ve hikâyeler hakkında
özet bilgi verilmesinden ibaret olmuştur. Söz konusu şerh çalışmalarının bir
kısmı şairlerin divanlarından seçilen farklı nazım şekillerinde yazılmış tek ya
da birkaç şiirin açıklaması, bir kısmı ise herhangi bir şaire ait divanda yer
alan şiirlerin ve özellikle gazellerin açıklaması ile sınırlanmıştır. Bir ya da
birkaç şiir üzerine yapılan şerh çalışmalarında farklı şairlere ait su, kerem, güneş, gül, sünbül, hançer
v.b. redifli kasideler,
gazeller içerisinde ise döne döne, düştü,
sana, isterüz, mest, eyledi v.d. redifli olanlar rağbet görmüş, araştırmacı
ve bilim adamlarının ilgisine mazhar olmuştur. Bu meyanda, şerh üzerine yararlı
çalışmaları bulunan Prof. Dr. A. Nihad
Tarlan, Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu, Prof. Dr. Ali Alparslan, Prof. Dr. Haluk
İpekten ve Prof. Dr. Tunca
Kortantamer’i rahmetle anmak gerekir. Bu isimlere konu ile ilgili
çalışmaları bulunan Prof. Dr. İskender Pala, Prof. Dr. Turgut Karabey, Prof.
Dr. Ahmet Atilla Şentürk ve Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan’ı da dâhil etmenin
doğru bir karar olacağı kanaatindeyim.
Geçmişten günümüze yapılan şerh çalışmalarının artarak devam etmesi
divan şiiri metinlerinin anlaşılırlığını artırırken zengin ve kapsamlı yapısı
metne yeni ve farklı bakış açılarıyla ile yaklaşmayı da gündeme getirmiştir. Bu
yaklaşım, alanlar arası ayrışma ve uzmanlaşmanın belirgin hâle gelmediği
dönemlerde yazılmış şiirlerin sosyolojik, psikolojik, târihî, felsefî, tıbbî,
mûsîkî v.d. açılardan değerlendirilmesinin yeni görüş ve düşünüşlere kapı
aralayacağı fikrinden kaynaklanır.
***
Divan şiiri metinleri üzerine yapılan açıklayıcı çalışmalarda gazelleri
konu alan şerh çalışmalarının diğer nazım şekillerine üstünlük sağladığı
söylenebilir. Kasîde, kıt‘a, rübâî, terkîb ve tercî‘-i bend v.b. nazım
şekilleriyle yazılmış şiirlerle ilgili şerh çalışmaları mevcut olsa da dikkatli
bir bakış bu çalışmalarda öne çıkan nazım şeklinin gazel olduğu fikrini verir.
Dîvanlar ve divanlardan seçmeleri konu alan bazı şerhlere (Prof. Dr. A.
Nihad Tarlan: Fuzûlî Dîvânı Şerhi; Prof. Dr. Ali Alparslan: Ahmedi, Kadı
Burhaneddîn ve Şeyh Galip Divanlarından Seçmeler; Prof. Dr. Haluk İpekten:
Fuzûlî, Bâkî ve Şeyh Gâlip: Hayatı, Sanatı, Eserleri ve Bazı Şiirlerinin
Açıklamaları) kasidelerin dâhil edilmeyip çalışmanın gazellerle
sınırlanması da bu fikri doğrular mahiyettedir. Farklı araştırmacılar
tarafından Kasîde-i Bürde ile su, kerem, güneş, gül, sünbül, hançer
v.b. kasidelerinin şerhi yapılmış olsa da bu çalışmaların sayısı gazel
şerhleriyle ilgili görüşümüzü değiştirecek oranda değildir.
Gazel şerhlerinin diğer nazım şekilleriyle yapılanlara üstünlük
sağlaması –kanaatimizce- gazel nazım şeklinin iç yapısıyla ilgili bir durumdur.
Eski Türk Edebiyatı nazım şekilleri içerisinde gazelin diğer şekillerden farklı
bir havası, samîmî ve coşkulu bir doğası vardır. Gazel, şairin gönlüne doğan
esini sakınca ve çekince hissetmeden satırlara döktüğü nazım şeklidir. Kasîde, kıt‘a, rübâî, tuyuğ, terkîb ve tercî‘-i
bend gibi şekillerle yazılan şiirlerde şair az ya da çok kendini sınırlayıp
şeklin kuralları ve türün özelliklerine uyma mecburiyeti hisseder. Bu bağlamda,
kasidede övgüyü, kıt‘a, terkîb ve tercî‘-i bendde övgü ve yergiyi, rübâî ve
tuyuğda kısa ve özlü ifade ile ima, fikir ve hayali, mesnevide olay zinciri ve
hikâyeyi önemserken yeterince samîmî olmayabilir. Ama gazel, şairin gönlündeki
bikri ve aklındaki fikri coşkulu ve samîmi
bir tarzda mısralara döktüğü
tek nazım şeklidir denilebilir.
***
Fuzûlî, Türkçe Dîvânını’nın dîbâce (giriş) kısmında şiir hakkındaki
görüşlerini sıralarken gazeli hüner bostanının gülü olarak niteler. Gülün
bostan çiçeklerinin şahı olduğunu hatırlarsak bu nitelemeyle gazelin de şair
tarafından dîvân edebiyatı nazım şekillerinin şahı olarak görüldüğü sezgisine
ulaşabiliriz. Gazel âhusunu avlamanın kolay olmadığını, ama şairin kudretini
gösterenin ve nâzımın şöhretini artıranın gazel olduğunu belirten Fuzûlî,
devamında gönlüne seslenir. Ona, şiirin çok şekli olduğunu söyler, onlar
arasından mekânları ve meclisleri süsleyen akıllılar sanatı gazeli seçmesini
öğütler. Şiirin sonunda ise gönlüne çağının meşhuru olacak gazel söylemesini
önerir.
Gazel hakkında Fuzûlî ile benzer fikirleri paylaşmamız gazellere farklı
bir bakışla yaklaşmamıza ve anlamları üzerinde kafa yormamıza sebep olmuştur.
Gazelleri önemseme, onların renkli
dünyasına girme ve bu şiirlerde dile getirilen derin fikirleri ve engin
hayalleri anlama endişesini doğurmuştur. Bu endişeden hareketle araştırma ve incelemelerimizde
saptadığımız veriler günümüzdeki benzerleri ve karşılıkları ile kıyaslanmış,
benzerlik, değişiklik ve farklılıklar geçmiş, bugün ve gelecek çizgisinde
değerlendirilip okuyucuyla paylaşılmıştır.
Okuyucuyla paylaşımda, hiç şüphesiz ilk sırada anılması gerekenler
yıllardır Metin Şerhi ve Eski Türk Edebiyatı derslerinde aynı
ortamda bulunup aynı havayı soluduğumuz ve benzer duyguları yaşadığımız Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencileri olacaktır. Bu paylaşım ve değerlendirmeler
sonucu beliren ortak görüş divan şiirinin hayatın bir kesiti ya da kendisi
olduğu, bağrında doğduğu toplumun yaşayışını, düşünüş ve inanışını yansıttığı
gerçeği olmuştur.
***
Divan şairleri Dehhânî, Nesîmî,
Şeyhî ve Zâtî’nin yaşamöyküleri, edebî kişilikleri, eserleri ve seçilmiş
gazellerinin açıklamalarından oluşan bu kitabın hazırlanmasındaki amaç: Türk
Dili ve Edebiyatı, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği ve Türkçe Öğretmenliği
Bölümlerinde okuyan öğrencilerle Edebiyat öğretmenleri, edebiyat severler ve
edebiyata ilgi duyanlara gazel açıklamaları konusunda yardımcı olmak ve yol
göstermektir. Yaklaşık 5 yıllık bir hazırlık aşamasının ürünü olan kitap 4 veya
5 cilt olarak planladığımız kapsamlı bir çalışmanın ilk cildi olarak
düşünülmüştür. Bu çalışmada gazelin anlam dünyası irdelenmeye, arka bahçesini
oluşturan zengin kültür birikimi öğrenilmeye ve özümsenmeye çalışılmıştır.
Kitapta, Eski Türk Edebiyatı araştırmacı ve hocaları tarafından daha
önce ortaya konan şerhlerdeki geleneksel şerh metoduna bağlı kalınmıştır. Bu
meyanda beytin önce eski, sonra yeni harflerle takdimi, akabinde ise
kelimelerin manası verilerek nesre çevrimi ve
açıklaması yapılmıştır. Açıklamayı takiben beyitte geçen ve önem arz
eden terimlerle kişiler hakkında bilgi verilmiş, varsa atıfta bulunulan kıssa
ya da hikâyenin özeti aktarılmıştır. Son olarak ta beyitte karşılaşılan
sanatlar gösterilmiştir.
Edebi metinlerin örnekleri arasında yer alan gazeller üzerine yapılan
şerh çalışmalarında anlam katmanlarının hepsini keşf edebilme ya da farkına
varabilme, aşırı dikkat ve dinç bir kafayla bile bazen mümkün olmayabilir. Bu
nedenle, farklı şairlere ait sınırlı sayıda gazel üzerinde yaptığımız şerh
çalışmasının gözümüzden kaçan ya da farkına varılamayan bazı eksikleri
olabilir. Edebî metnin her zihinde farklı anlam ve çağrışımlar uyandıran, her
okunuşta da yeni anlam ve çağrışımlara kapı aralayan şekilli ve sarmal yapısı
her zaman anlam dünyasını tamamen ele vermeyebilir. Bazen metin anlam
kapılarını araştırmacıya tamamen açmaz bazen de araştırmacının yorgunluk ve
yoğunluktan basireti bağlanır, kendisine göz kırpan ipuçlarını göremez. Bu
metinlerde geçen ve çok amaçlı olarak zikredilen çok anlamlı sözcüklerin bir ya
da birkaç anlamının göz ardı edilmesi de çalışmada bir şeylerin eksik kalmasına
yol açabilir. Olası hata ve eksiklerin sonraki baskılarda düzeltilme ve
giderilme şansı olduğunun bilinciyle çalışmamın ilgileneceklere yararlı olması
en içten dileğimdir.