17 Ağustos depremi sonrasında yurttaşların şoku atlattıktan sonra ilk haykırdıkları, “devlet nerede” sorusu anlamlıdır ve bu bildirinin ana çatısını oluşturmaktadır. Bu bağlamıyla soru bize “sosyal devlet” kavramını tartışmaya ve Anayasamızdaki tanımıyla “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” ifadesini irdelemeye çağırıyor. Sosyal olan, her şeyden önce insanla ilgili olandır; ancak insanın tüm
sorunları sosyal sorun olarak nitelendirilemez. Bu bağlamda bildirimizin ilk bölümünde başta Sosyal Devlet olmak üzere konuyla ilgili kavramların ne anlama geldiğini tartışacağız. İnsan tek başına yaşayabilen bir yaratık olmadığına ve doğduğu andan başlayarak çeşitli ve değişik kuruluşlar arasında yaşamak zorunluluğunu duyduğuna göre, bireyin “sosyal” sorunlarının çözümü, onun içinde yaşamak zorunda kaldığı sosyal yapı sorunlarının çözümüne bağlıdır.
Diğer yandan sosyal yapı sorunlarının çözümü de bireyin sosyal sorunlarının çözümüne bağlıdır. Sosyal devlet insana en yakın devlet biçimidir çünkü Sosyal devlet, kişilere ve ailelere, sahip oldukları mülklerin piyasa değerine bakmaksızın minimum bir gelir garanti ederek; kişisel ve ailevi krizlere yol açabilecek hastalık, yaşlılık, işsizlik gibi belirli “sosyal riskleri” karşılayabilecek güce kavuşturmak suretiyle kişiler ve aileler için güvensizlik alanını daraltarak ve nihayet statü ya da sınıf ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşlara belirli sosyal hizmetleri en iyi standartlarda sunmayı garanti ederek, piyasa güçlerinin
işleyişini değiştirmek amacıyla devlet erkini politikalar ve idare yoluyla bilinçli olarak kullanan devlettir.
Bir önemli siyasetçimizin 17 Ağustosun ardından ortaya çıkan tabloya bakarak insanlara “devletten değil depremden davacı olun” demesi ilk kez sıradan insana, “nerede?” sorusunun yanında devletin “niçin” olduğu sorusunu da düşündürdü. Biz de bildirimizde sorgulamamız gereken konuların üst başlıklarını, devletin işlevi, devlet-birey ve devlet-toplum ilişkisi ile devletin bu ilişkideki konumunu tahkim edenmeşruluk temelleri olarak belirledik. Çalışmamızda modern devletin kullandığı gücün, önemli meşruiyet temellerinden biri olan “kamu hizmeti” kuram ve uygulamasını bir kez daha masaya yatırıp, kamu hizmetinin belirlenmesinde ve verimli yürütülmesinde devlet ile toplum arasındaki geleneksel ilişkilere, sosyal devlet anlayışı içinden yeniden bakacağız.