Uludağ 2020 KBB Günleri, Bursa, Türkiye, 12 - 15 Mart 2020
Giriş: Boyundaki lenfadenopatiler,
metastatik neoplazilere ve primer lenfoproliferatif hastalıklara sekonder
gelişebileceği gibi, enfeksiyöz (viral, bakteriyal vb.) ve bazı non-enfeksiyöz
hastalıklara (sarkoidoz, bağ doku hastalıkları gibi) reaktif olarak
da gelişebilir. Supraklavikular lenfadenopatiler, özellikle metastatik
tümörler açısından önemli bir bölgedir. Bu çalışmayla supraklavikular
lenfadenopati saptanan olgularda, özellikle klinik olarak malignite şüphesi
bulunan olguların, retrospektif olarak histopatolojik değerlendirmesini
yaparak, malignite saptama oranını belirlemeyi, olguların klinik bulguları ile
histopatolojik analizini karşılaştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: 2017-2019 yıllarında
kliniğimize başvuran toplam 49 supraklavikular lenfadenopatili olgunun
histopatolojik tanıları retrospektif olarak toplandı ve klinik veriler
eşliğinde yeniden değerlendirildi.
Bulgular: 24 erkek ve 25 kadından
oluşan 6yaş-87 yaş aralığındaki hasta popülasyonunda 18 yaş altı hasta sayısı 3
ve üstü sayısı 46 idi. Hastalar çoğunlukla ağrısız ele gelen sertlik ve
şişlik şikayetleriyle başvurmuş ve 15 olgunun lenf noduna tru-cut biyopsi,
34’üne eksizyonel biyopsi yapıldı. 21 olgu benign, 28’i malign tanısı aldı.
Benign lezyonların 13’ünde granülomatöz lenfadenit, 7’sinde reaktif
lenfoid hiperplazi, 1’inde lenfanjiom saptandı. 15’inde izlenen metastatik
neoplazmlardan en çok görüleni, akciğer adenokarsinom metastazı idi (n=6).
Diğerleri ise sırasıyla meme karsinomu (n=3), germ hücreli tümör
(n=2), malign melanom (n=2), tiroid karsinom (n=2) metastazı idi. Geriye
kalan 12 olguda primer lenfoid malignite saptanmış olup, Hodgkin ve
Non-Hodgkin lenfomalar eşit sıklıkta görüldü. Hodgkin lenfomalardan en çok
nodüler sklerozan alt tip saptandı (n=4). Hodgkin lenfomalardan ise küçük
lenfositik lenfoma (n=3) ve diffüz büyük B hücreli lenfoma (n=2) izlendi.
Tartışma: Boyundaki bir
lenfadenopatinin lokalizasyonu, lenf noduna drene olan bölgeler nedeni ile
olası primer yeri
göstermede önemli olduğundan bu
bölgeler ve drene oldukları lenf nodları iyi bilinmelidir. Supraklavikular
lenfadenopati
saptanan olgularda primer lenfomalar
dışındaki neoplazilerde de bu durum dikkate alınmalıdır. Primer neoplazi tanısı
olmaksızın histopatolojik olarak
supraklavikular lenf noduna metastazı bulunan olgularda, ilk olarak bu lenf
nodları tarafından lenfatik drenajı sağlanan bölgelerin solid organ
maligniteleri (en çok metastaz yapanlar akciğer ve pankreas kanserleri
iken ikinci sıklıkta gastrointestinal sistem maligniteleri)
araştırılmalıdır.
Sonuç: Lenfadenopati saptanan
olgularda, tanıya yönelik yapılan aspirasyon sitolojisi, benign-malign
ayrımında yararlı olabilir ancak tanı için çoğu zaman yeterli olmamaktadır.
Tru-cut veya eksizyonel biyopsi, patoloji hekimine tanıya yardımcı
olacak immünohistokimyasal çalışmalar yapma fırsatı da tanıdığından,
primer/sekonder maligniteleri ayırmada değerlidir. Lenfomanın kesin tanısı
için de eksizyonel biyopsi altın standarttır. Primer odağın bulunması olguların
tedavisinin yönlendirilmesi açısından yararlı olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: klinikopatoloji,
korelasyon, supraklavikular lenfadenopati