Diğer, ss.31-37, 2023
Müslüman toplumların siyasi, iktisadi ve
içtimai bağımsızlığının temelinde daima fikri/ilmi bağımsızlık yer almıştır. Müslümanların
son 2 asırdır siyasi ve iktisadi bakımından zayıflaması ve ilmî sahadan geri
çek(tir)ilmesiyle sadece Müslümanlar değil, aynı zamanda tüm insanlık büyük bir
kayıp yaşamıştır. Zira dünyaya egemen olan kapitalizm ve ona alternatif olarak
ortaya çıkan sosyalizm aynı dünya görüşünün farklı görünümlerini temsil
etmektedir. Birbirine alternatifmiş gibi görünen bu iki ideoloji de iktisadi,
siyasi ve içtimai eşitsizlikler üretmekte; insanlığın ihtiyaç duyduğu adaleti
getirmek bir yana zulmün temelini oluşturmaktadırlar. Bu düşünceye dayalı
olarak kurulan modern Avrupa kendisinin biricik, eşsiz
ve benzersiz olduğunu iddia etmektedir. Benzersiz fikrinin zeminini ise ilerlemeci
tarih anlayışı oluşturmaktadır. Buna göre her şey bugün dünden,
yarın da bugünden bilimsel ve teknik gelişmeler ile daha güzel olacaktır. Bütün
Avrupa’da üretilen bilimin
kökeninde bu bağlamda bir tarihsel akış anlayışı vardır. Bu akışta ise
en önde duran, beyaz Avrupalıdır. Bu tarih anlayışı, Avrupa ya da Roma-Germen
uygarlığının evrensel insan uygarlığıyla özdeş olduğu ve eski Yunan’dan beri
kesintisiz ve doğrusal bir ilerleme içinde geliştiği ve bu gelişimin diğer
hiçbir medeniyet ile etkileşim sağlanmadan elde edildiği varsayımına dayanmaktadır.
Aslında bu, zihinsel bir kurmaca ve inşadır. Bugün seçmeci bir tarih
anlayışı ile inşa edilmiş bir modernite ve bir dünya tarihi okunmaktadır.