Tarih Disiplinini Merkeze Alarak Üniversite Eğitim Sistemindeki Durumunu Tahlil ve Kritik Üzerine


Macit A.

Üniversitelerde Bilgi Sorunu Eleştiri ve Teklifler Kongresi, Nevşehir, Türkiye, 22 - 23 Nisan 2024, ss.1-15

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Nevşehir
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.1-15
  • Kocaeli Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Müslüman toplumların, Hz. Muhammed ile tebliğine başladığı ilk zamandan günümüze kadar diğer milletler ile üç büyük karşılaşma etrafında etkileşim içerisine girdiğini belirtebiliriz. Bunlardan birincisi içinde doğduğu Arap toplumu, ikincisi geniş Mezopotamya’daki kendisinden önceki kadim medeniyet birikimleri, üçüncüsü ise Modernite düşüncesi ile gerçekleşmiştir. Bunlardan ilk ikisinde tüm yönleriyle güçlü bir noktada olan Müslümanlar özgüven içerisinde ve fatih psikolojisi ile birlikte daha çok özne olarak iletişim kurarken üçüncüsünde yenilgi psikolojisi içerisinde, belirli düzeyde özgüven kaybı yaşar bir halde ve daha çok pasif olarak etkileşim kurmaktan (teâti ve tesir) ziyade etkilenen (teessür, tesir altında olan) durumunda kalmıştır. Dolayısıyla ilk ikisinde karşıdakine göre ve onun için bir tavır almaktan ziyade onunla birlikte bir süreç yürütmüşken, üçüncüsünde ise daha çok ona göre ve onun için kendisini şekillendirme zarureti duymuştur. Bu şekillenmenin muhtemelen bıraktığı en tahrip edici tesiri batılılaşma, özgüven eksikliği, geri kalmışlık psikolojisi ve ulus devlet yapısı ile kapalı toplum haline geçiş olmuştur.

Bu süreçte bazı kesimler Avrupa merkezci bir yaklaşım ile moderniteye göre veya modernite için bir tavır sergileyerek neredeyse bütün varlığını modern olmak için gerçekleştirmeye girişmiştir. Bunlar İslam dünyasındaki batılılaşma çabalarının bir yansımasıdır. İlki muhafazakâr modernleşme çabalarının diğeri ise batıcı modernleşme çabalarının örneğidir. Esasen aralarında sadece ton farkı vardır. Bunlardan ikincisi modern olmak için bir çaba sergilemekle kalmıyor daha ileri giderek “Biz neden modern olamadık?” diye düşünerek tüm sahip olduklarını geriye dönerek modernite için sorgulamaya kalkışmaktadır. İkincisi ise anti modernist tavırdır. Bu tavır moderni reddederek kendi varlığını modern karşısında kurmaya çalışmaktadır. Bunlar da “Bizim modern olmamızı engelleyen ne ise ona sahip çıkmalıyız.” düşüncesi içerisinde bulunmaktadırlar. Bu tavır da muhafazakâr gelenekçiliktir. Üçüncü tavır ise ne moderne göre, ne onun için ne de ona karşı bir tavırdır. Bu tavır batılılaşmaya ve moderniteye karşı çok güçlü bir eleştiri içerdiği, modernitenin belirli hususiyetlerinin iptali veya ıslahı talep edildiği halde seçmeci bir mantıkla ve faydacı gayelerle ileri bir medeniyet addettikleri Batı ve modern dünya ile iletişim halinde ondan yararlanma yoluna gidilmesini salık veren bir tavırdır.

Bu üç tavra dayalı olarak son dönemde Müslümanların, karşılaştığı Batı medeniyetindeki birikime göre veya onun için davranmaktan ziyade özgüven içinde onunla birlikte, onun birikimini kendi formları (iptal, ıslah ya da ibka/sürdürme) çerçevesinde bünyesine katarak tarihi seyrine devam etmesinin hakikate daha mutabık olduğunu ifade edebiliriz. Ancak durum bu şekilde olmamış tarih ilmi modernleşmenin doğrudan etkilediği en çarpıcı alanlardan birisi olmuştur. Bu tebliğde tarih disiplinin etkilendiği alanları ve karşı karşıya kaldığı meydan okumaları belirtecek, tarihte ilgilenmemiz gereken nazari meselelere temas edecek, yeni bir tarih perspektifinin nasıl olması gerektiğine dair teklifleri ele alacağız.