Tachuri


Creative Commons License

Aslan E. M.

Diğer, ss.56-60, 2019

  • Yayın Türü: Diğer Yayınlar / Diğer
  • Basım Tarihi: 2019
  • Sayfa Sayıları: ss.56-60
  • Kocaeli Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

“Tachuri”

Ud ve Gitarın Müzikli Sohbeti

Aslan – Moyano Duo “Tachuri”

Enver Mete Aslan

Röportaj: İlknur Kaptan

 

Ülkemizin yetiştirdiği çok değerli müzik insanı ve akademisyen Enver Mete Aslan ile yine bir dünya değeri olan Arjantinli Ricardo Moyano’nun birlikte hayat verdikleri albümleri “Tachuri” dinleyici ile buluştu. 2000’li yılların başında bir tesadüf eseri aynı sahneyi paylaşan bu iki değer, “doğaçlama ile tanıştırdıkları müziklerini” aynı temele bina ederek günümüze taşımayı başarmış ve adından uzun yıllar söz edilecek muhteşem bir albüm ortaya koymuşlar. Bu güzel çalışma hakkında merak edilenleri biz sorduk, Enver Mete Aslan siz değerli okurlarımız için yanıtladı.

 

Dünyaca ünlü Arjantinli gitarist Ricardo Moyano ile uzun yıllar devam eden ve son olarak bir albüm ile taçlanan müzikal bir birlikteliğiniz var. “Arjantin ve Türkiye” nasıl oldu da aynı sahnede buluştu?

Ricardo ile nasıl tanıştığımı hatırlamasam da nasıl çalmaya başladığımı anlatabilirim. 2000’li yılların başında Ricardo ile birlikte Kocaeli Belediye Konservatuvarı’nın öğretmenleri olarak görevdeyken, bir akşam Ricardo ve öğrencilerinin sahnede olacağı konsere davet edildim. Ardından sürpriz bir anons ile sahneye davet edildim. Prova yapmadan hatta ne çalacağımıza dair hiç plan yapamadan bir parça çalmamız gerekiyordu. Sahneye doğru yürüme ve merdivenlerden çıkma sürecinde düşünüp, seyirciye dönüp selamlama ve yerime oturma süresince ne çalacağımıza karar vermiş olmalıydık. Bu durumda yapılması gereken en önemli müzik doğaçlama olmalıdır diye düşünerek ikimiz de daha önce bestelenmemiş müzikler üretmeye başladık. Doğaçlama yapıyorduk, ben makamsal melodiler ile taksim yaparken Ricardo ise Latin Amerika rüzgârı estiriyordu. Az sonra bir milonga başlayacak gibiydi fakat doğaçlamalar müziği başka tarafa götürmüş ve kendimizi “Çökertme” çalarken bulmuştuk. Sanırım o an her ikimiz de bu çalışmanın içerisinde yıllarca bulunabileceğimizin kararını seve seve vermiştik.

 

Ricardo ile tesadüfen paylaştığınız bu ilk sahne deneyiminizi profesyonel hayata nasıl aktardınız. Provalar ve sahne süreci nasıl ilerledi?

Bu konser sonrasında seyirciye hoş gelen bir birliktelik olduğunu aldığımız olumlu tepkilerden ve alkışlardan açıkça hissetmiştik. Bu his bizim de içimizde mevcuttu ki Ricardo’dan aldığım bir telefon ile bu müziği Avrupa’da sahneleyebileceğimizin kararını vermiştik. Prova konusuna gelecek olursak şöyle söyleyebilirim; biz neredeyse hiç prova yapmadık, sadece konuştuk, eğer prova yaparsak sahnede olacak sürprizlerin sınırlanacağını düşündük.

Bazı parçalar vardı ki adı bile yoktu, sadece “re” dedik ve “re” sesi etrafından başladık. Sonra ne gelir bilemeyiz dedik kendi kendimize. “Doğaçlama bu”, ne olacağı belli olmaz. Seyirci etkisi, salon enerjisi, o günkü duygusal yoğunluğumuz her şey o “re”nin nereye gideceğini etkileyebilirdi. Bu sebeple prova konusuna uzak durmaya çalıştık. İlk konserimiz 2004 yılının baharında Paris’te gerçekleşecekti. Ardından Fransa içinde pek çok konsere imza attık, sonrasında Avrupa’nın farklı ülkelerinde de konserler verdik.

 

Nasıl bir repertuvar seçtiniz? Avrupa seyircisinin müziğinize olan ilgi ve alâka nasıldı?

Dinlemesi kolay bir müzik değildi elbette fakat doğaçlama, her konserde farklı bir yapıya yönelebiliyordu, seyircinin beklemediği anlar çok fazlaydı, bu aynı zamanda çok ilgi çekici de olabiliyordu. Sahnede önümüzde yazılı hiçbir belge bulundurmadığımız için rahattık aslında bu da seyirciye yansıyordu.

Türkülere oldukça çok yer veriyoruz. Ricardo, 25 yıldan fazladır Türkiye’de yaşıyor, bu sebeple Türk Müziğine dair repertuvarı da oldukça genişlemiş durumda.  Bu arada Avrupa’da Türk seyirci ile birlikte olmadığımızı belirtmek isterim. Avrupalı seyircinin ud ve geleneksel müziklere duyduğu ilgi oldukça fazla. İtiraf etmeliyim yabancı seyirci bu müziği bilinçli bir şekilde dinliyor ve takip ediyor hatta analiz bile ediyor.

 

İlk buluşmadan 14 yıl sonra hazırladığınız albüme “Tachuri” adını verdiniz. Ne demek tachuri? Nasıl hazırlandı bu albüm?

Tachuri, Latincede yedirenk – gökkuşağı anlamına gelen bir kelime. Yedi renkli bir albüm yaptığımızı düşünüyorum, Japon melodilerinden, Karadeniz türküsüne, Ege zeybeğinden, Azeri ritimlerine, Klasik Türk müziği melodilerini içeren taksimlerden, Latin Amerika ritimlerine kadar pek çok renk albümün içinde mevcut. Tachuri ismini koyan Ricardo’dur. Gelelim stüdyo aşamasına. Kayıtlarımızı Kocaeli’de bulunan Stüdyo Trio’da yaptık. İstanbul kemençesi sanatçısı Uğur Özcan ile Tonmaister Ferhat Uçar, kayıt, miks ve mastering konusunda hep yanımızdaydı.

Müzikleri kayıt yaparken ikimiz de aynı anda çaldık, kanal kayıt sistemi kullansak da farklı zamanlarda içeri girip çalmadık. Bu da yüz yüze sıcak bir birlikteliğin müziğe yansımasını sağladı. Çalarken hata yaptığımızda iki defa, belki de 3 defa baştan aldık fakat o kadar, daha fazla tekrar ederek düzeltme yoluna gitmedik, hatası ile kalması gerektiği kanısındaydık. Tıpkı konser gibi, hiçbir konserde yapılan hata için şarkıyı baştan almadığımız gibi.

Bazen stüdyoda kayıt başladığında ne çalacağımızı konuşmadan ve planlamadan çalmaya başladığımız parçalar oldu. Sadece bir defa çaldık ve o da kaydedildi. İşte doğaçlama böyle bir şey, sürprizlere hazır olmak gerektiğini bilerek başlamak, ister kayıt ister sahne… Hepsi aynı bizim için. Kaydın son gününde de fotoğraf sanatçısı olan eşim Esra Aslan da Paris’e gönderilecek olan fotoğraflarımızı çekmek için yanımızdaydı.

 

Ricardo Moyano ve Enver Mete Aslan ikilisi için sırada ne var?

Sırada yine Tachuri’ler var. Bizim her stüdyoya girişimiz bir tachuri olabilir aslında. Az önce bahsettiğim farklı coğrafyaların müziklerini özel tachuri albümlerinde toplamak isterim. Mesela Tachuri Argentina, Tachuri Japan, Tachuri İstanbul gibi, neden olmasın… Bir de bahsetmeden geçemeyeceğim bir konu var ki o da akademik çalışmalarım. Kocaeli Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Türk Müziği Bölümü doçent öğretim üyesiyim. Sahne çalışmalarının yanında kaleme aldığım kitaplarım ve öğrencilerimle buluştuğum derslerim de oldukça yoğun geçiyor. İstanbul Lavtası Metodu üzerindeki çalışmalarım hızla devam ediyor. 

“Tachuri”

A Musical Chat of Oud and Guitar

Aslan – Moyano Duo “Tachuri”

Enver Mete Aslan

Interview by İlknur Kaptan

 

We are happy to announce that “Tachuri”, an album by Enver Mete Aslan, a very special man of music /academician, and Ricardo Moyano, an Argentina musician/composer, is out now. Having shared the stage in the early 2000s incidentally, the two great men of music improvised their music, uniting it on the same common ground, and made a very unique album that is worth appreciation in all aspects. We asked our questions to Enver Mete Aslan about their beautiful album.

 

You have worked in collaboration with the world-famous guitarist Ricardo Moyano from Argentina, and have eventually crowned your musical journey with an album. How did you decide to bring together Argentine and Turkey on the same stage?

Though I do not quite remember how I met Ricardo, I do remember how we started to work together. In the early 2000s, Ricardo and I were teaching at Kocaeli Municipality Conservatory. One day I was invited to a concert at which Ricardo and his students would be on stage. They made a surprising announcement calling me to the stage. We were supposed to play with no rehearsal and nothing. We only had time until I walked to the stage, ascended the stairs, saluted to the audience and took my seat for playing. Meanwhile we should have decided what we would play. Considering that the best thing to do under the circumstances would be improvising, we institutively began to make music that has not been composed previously. It was pure improvisation as I engaged in modal melodies and Ricardo made Latin American music. It was like a milonga would be coming off in a bit, but improvisation took us to somewhere else and we ended by playing “Çökertme”. I guess that was ‘the’ moment when both of us gladly anticipated that we would work together smoothly for years.

 

That first stage you and Ricardo shared by coincidence... How did you carry it to the professional life? How did the rehearsals and stage come along?

We clearly felt it from the audience’s reaction at the concert that they liked seeing us together on the stage. Honestly, we felt it, too. With a phone call from Ricardo, we decided that we could put it on stage in Europe. As for the rehearsals... We had almost none, we just talked assuming that having rehearsal would somehow restrict the surprises on stage.

There were some pieces that did not even have a name. We called them “re”, so we started playing the “re” sound. We accepted that we would not know what would follow next. “This is improvising” and nothing is certain when you are improvising. The audience, energy of the space, our emotional intensity could have affected where “re” would be heading that day. That’s why we kind of avoided rehearsals. We gave our first concert in Paris in the spring of 2004, which followed many other concerts in France. We went to other European countries after that.

 

How about your repertoire? How did the European audience react and approach your music?

It was not easy to listen to indeed. The thing is it shifted structures at each concert. There was a great deal of unexpected moments which the audience found quite interesting. We were comfortable on stage since we had no written notes facing us. Clearly, the audience saw through our relief.

Folk music is heavily included in our repertoire. Ricardo has been living in Turkey for over 25 years now. Needless to say, his repertoire of the Turkish songs is amazing. By the way I would like to highlight that it is not the Turkish audience we perform for in Europe. European audience show a great interest in oud and traditional music. I must admit the foreign audience listens to and follow up with this music deliberately. They even analyze it.

 

You made an album 14 years after your first meet-up, and named it “Tachuri”. What does “Tachuri” mean? Can you tell us about the making process of the album?

Tachuri is a Latin word, meaning seven colors- that’s a rainbow. I think we have made a seven-colored album including without limitation the improvisations of Japanese melodies, ballads of Black Sea, zeibek from Aegean, Azeri rhythms, classical Turkish music melodies, and of Latin American rhythms. Ricardo found the name Tachuri for the album. As for the studio... We made recording at Studio Trio in Kocaeli. Uğur Özcan, the Istanbul kamancheh player, and Tonmaister Ferhat Uçar were always there for us for recording, mixing and mastering.

When recording the music, both of us played simultaneously. I mean, we did not play and record at different times even though we used a channel recorder, and this paid off with a warm ambient that, in turn, reflected in our music. If we made a mistake when playing, we had a re-do two or sometimes three times. But that is all. We avoided any further repeats for redressing it as we agreed the errors were also supposed to be there -just like a concert. After all, we never get to re-do a song because of an error at concerts.

At the time of recording there were times when we did not at all discuss or plan what we would play, so we just started playing. We played it once and it was recorded. This is what it takes to improvise. One needs to know that there may be surprises whether you are recording or playing on the stage... That is all the same for us. On the final day of recording, my wife Esra Aslan, a photographer, was with us, taking our pictures that would be sent to Paris.

 

What is next for Ricardo Moyano and Enver Mete Aslan?

More tachuris, I must say... Honestly, it could be a brand new tachuri each time we record at the studio. Actually, I would love to compile in special tachuri albums the music of all different geographies that I just talked about. A Tachuri Argentina, Tachuri Japan, Tachuri Istanbul... Why not, right? I would also like to mention my academic works if I may. I am an associate professor at Kocaeli University State Conservatory Turkish Music Department. I have books written and I am also teaching apart from the stage works. I am still working on the Method of Istanbul Lute.