Diğer, ss.10-15, 2023
Baba Lavtacı Lambo Efendi’den Oğlu Yorgo
Bacanos’a İstanbul Lavtası
İcra üslubu ve ve müzikal sistem
olarak çok yakın olan Türk - Rum Kültürü ile bir arada gelişmiş olan 19 – 20. yüzyıl
İstanbul müziği için akla gelen pek çok önemli besteci ve icrâcı bulunmaktadır.
İstanbul’da yaşamış Ermeni, Rum, Yahudi toplumlarından pek çok usta sanatçı
yetişmiş ve günümüze kadar ulaşan eserler bırakmayı başarmışlardır. Bu sanatçılar
arasında virtüozite seviyesi ile pek çok günümüz öğrencisine de sesli metod
olmuş en
önemli isimlerden biri ûdi Yorgo Bacanos’tur. Yorgo Bacanos, gerek taksimleri,
gerekse udda geliştirdiği teknik ve melodik yapı sebebi ile çok defa bilimsel
olarak analiz edilmiş, tezlere ve makalelere konu olmuştur. 1900 doğumlu olması
sebebi Osmanlı’nın son dönemini aynı zamanda gençlik döneminde de Cumhuriyet’in
ilk yıllarını yaşamış olan Yorgo Bacanos’un Türk müziği için bir milat kabul
edilen Tanbûri Cemil Bey ile aynı zamanı paylaşmış olması önemlidir. Yorgo
Bacanos, Lâvtacı Lambo Efendi’nin iki oğlundan biri olmakla birlikte önemli bir
Kemençeci olan Aleko Bacanos’un da kardeşidir. Diğer bir adıyla Lavtacı
Haralambos olan babası hakkında pek bir kaynak bulunmamaktadır. Babasının Yorgo
Bacanos’a aktardığı müzikal miras konusunda Yorgo’nun müziğinden yapılan
çıkarımlar ile evdeki etkileşimin ve babadan gelen lavta aracının etkilerini
arıyoruz ve buluyoruz. Aile içinden gelen müzikal yapı ile Rum kökeni
birleştiğinde kültürlerin birbirine etkileşiminin de kaçınılmaz olduğu gözlemlemekte
ve dinlenilen ses kayıtlarında anlayabilmekteyiz.
Baba Lambo Efendi, Yorgo
Bacanos’un henüz 10 yaşındayken dönemin Taksim’deki ünlü gazinolarından olan
Eftalipos gazinosunda sahneye çıkmasıyla oğlunu bu yoldan döndürmek için uğraşsa
da başarılı olamaz. Oğlunun müzik mesleği ile devam edeceğini kabullendiğinde
O’nun ilk musiki hocası olur. Özellikle belirtmek gerekir Lavtacı Lambo
Efendi’ye ait bir ses kaydı elde bulunmadığından bu köşede iddia edilenler
bilimsel bir sonuçtan ziyade müzikal tecrübelerle edinilmiş zanlardan
oluştuğunu tekrar hatırlatmak isterim.
İstanbul Lâvtası İcrâ
özellikleri
19. yüzyılda ve 20 yüzyıl başlarında, İstanbul Lâvtası’nın eğlence
meclislerinde, meyhane, kahvehane gibi ortamlarda sıklıkla kullanıldığı bilinmektedir. Tercih
edildiği müzik ortamı Türk müziği çalgılarının genel kullanımına kıyasla pek
dar bir icra meclisidir. Bu müzi ekibi yapısından “kabasaz” takımı olarak da
bahsedilir. Bu takımın icrâ üslûbunun ve repertuar yapısının dışında bir olgu
ile karşılaşılmaktadır. Klasik ve ağırbaşlı repertuara göre daha hareketli ve
eğlence müziğine yönelik bir repertuar ve icra anlayışı göze çarpmaktadır.
Çalgının yapısındaki akor basabilme özelliği de bu tür müziklere destek
verebilmesini kolaylaştırmaktadır. Fakat bu durum melodi çalabilmesini de
engellememektedir. Şöyle ki, icrâcının tercihine göre yeri geldiğinde akor ile
ritm tutması yeri geldiğinde de melodiye de eşlik edebilmesi İstanbul Lâvtası
icrâcısın en önemli özelliğidir.
Lâvta ile akor duyurma yöntemi, “akor” kelimesi ile eş zamanlı akla
gelen armoni kuralları düşünülmeden gelişmektedir. Geleneksel müziğin
tınılarının kaybolmaması adına akorun içinde bulunan üçlü ve beşlilerin ne olup
olmadığı kaygısı icrâcı için önem arz etmemektedir. Karar perdesinin icrâcı
için rahat bir pozisyonda bulunması lâvta üslubu gereği basılacak akor için ilk
etapta yeterlidir.
Eser icrâsı sırasında hem melodiyi çalıp hem de üst tellere
dokunabilmek fiilen bazı teknik detayları beraberinde getirmektedir. Bu
detaylar sağ el bileğinin bilinçli kıvraklığı ile mümkün olmaktadır. Bu
kıvraklığın rastgele bir tavırla gerçekleşmesi mümkün olsa da doğru bir üslubu
ifade etmiş olmayacaktır. Dolayısıyla mızrap yönü yani üst ve alt vuruşlarının
planlı olarak yapıldığı bir vuruş tekniği gerekmektedir.
İstanbul Lâvtası’nın icrâsı konusunda incelenmesi gereken diğer bir
husus ise melodinin icrâ edilmesidir. İstanbul Lâvtası, Tanbûri Cemil Bey ve
sonrasında, melodi icrâsında yol almış ve lâvta mızrabı ile tempo tutma tarzına
ek olarak yatay icrâda da kullanılmaya başlanmıştır. Yani müzik içerisindeki
görevi dem ve pedal sesler ile ritmik yürüyüşün yanında, müziğin yatay hâli
olarak da nitelendirilebilecek olan tek sesli melodiyi de icrâ etme yoluna
girmiştir.
Yorgo Bacanos’un İstanbul Lâvtası İlişkisi
Yorgo Bacanos ismi lâvta icrâcılarının arasında olmayan fakat pek
çok müzik insana udu ile yol göstermiş bir isimdir. Babası da bir lâvtacı olan
Yorgo Bacanos’un üslûbunu bizlere bıraktığı ud icralarından çıkarımlarla
tartışabilmekteyiz.
Lâvta icrâcısı olmamasına rağmen müziğinde Cemil Bey’i barındırdığı
açıkça gözlemlenebilen bir icrâcıdır. İcrâsında lâvta üslûbunu hissettiren ana
öğeler açıkça görülmese de, kurmuş olduğu cümleler bakımından, Tanbûri Cemil
Bey’in lâvta ile kurduğu cümlelere olan benzerlikleri dikkat çekmektedir. Bu
konudaki en önemli etkilerden başta geleninin, babası Lâvtacı Lambo Efendi
olduğu husûsudur. Çocuk yaşta, evde başlayan müzik ortamı ve babasının
mızrabından duyduğu bu üslûb, onun udundan yansıyan lâvta mızrabının en önemli sebeplerindendir.
1950 tarihli akşam gazetesinde kendi ifadesiyle “Benim hocam babamdır… Aynı zamanda 25 senedir piyano çalarım, birçok
gazinolarda piyanistlik ettim, filmlerde çaldım, piyanoyu da alaturka çalarım…”
sözü ile çok sesliliğe de yatkınlığını görebiliriz. Ud taksimlerinde olan
çoksesliliği, tempo tutarak yaptığı eşlikler tıpkı lavta tavrıyla duyurduğu
akorlar, aslında aradığımız resmin bütününü tamamlayan küçük parçalar olabilir.
2006 yılında “Kalan Müzik” yapım şirketi tarafından yayımlanan “Yorgo Bacanos 1900 – 1977” isimli
çalışmanın icrâları dinlediğimizde, Lavtacı bir babanın evinde yetişen ve hatta
Rum kökenli ve bu kültüre yakın duran udi Yorgo’nun mirastan etkilendiğini net
olarak duyabiliriz.
Bu kayıtlarda İstanbul Lavtasını belirginleştirecek ve lavtacı bir
babanın oğlu olduğunu hissettirecek ve bu iddiaları güçlendirecek bazı durumlara
rastlanır, Şöyle ki;
Nihavend taksimin 7.
saniyesinde si bemol, re ve sol seslerini kullanarak, ritmik bir yapı ile
desteklediği müzik cümleleri bulunmaktadır. Bu yapıya ek olarak re ve sol
sesleri, pedal ses olarak da düşünüldüğünde, lâvta üslûbu ile Bacanos
arasındaki ilişki kurulabilmektedir.
Nota
1: Kalan Müzik
2006 – Nihavend Taksim–Ritmik ve pedal seslerin icrâsı (7. Saniye).
Yine aynı taksimde, Cemil Bey ve Kenan Şavklı’nın sıklıkla
kullandığı tremolo tekniğini tercih etmiştir. Bu tremolo yapısı aynı nihâvend
taksimin 2.05. saniyesinde bulunmaktadır.
Nota
2: Kalan Müzik
2006 – Nihavend Taksim–tremolo icrâsı (2.11. Saniye).
Yine aynı albüm içerisinde yer alan, Bacanos’un hüseyni taksimi
incelendiğinde, aşağıdaki örnekte olduğu gibi, hüseyni perdesi üzerindeki beşli
içerisinde gezinen bu motif, sadece nevâ telinde icrâ edildiği yani lâvtada
olduğu şekliyle tek tel üzerinde yatay icrâ olarak gerçekleştiği göze
çarpmaktadır.
Nota
3: Kalan Müzik
2006 - Tek tel üzerinde yapılan motif (0.13. Saniye).
Aşağıda örnek olarak verilen cümlede Yorgo Bacanos’u müzikal olarak
anlatan karakteristik melodiyi görebilmekteyiz. Bu melodi için tipik bir Yorgo Bacanos
cümlesi de denilebilir. Bu melodi lâvta üslûbuna yakınlığı ile dikkat çekmekte
olup Cemil Bey’in kurduğu cümlelere de benzerliği ile dikkat çekmektedir. Prof.
Mutlu Torun aşağıda notası olan bu müziği “Bacanos’un
yaptığı ilk taksimlerden olması sebebi ile lâvta üslûbunun etkileri
görülebilmektedir” (Mutlu Torun ile özel görüşme, 24 Aralık 2014) olarak
ifade etmiştir.
Nota
4: Kalan Müzik
2006 - Lâvta üslûbunda sıklıkla kullanılan cümle (2.13. Saniye).
Babasının
lavtacı olması, ağabeyi Aleko’nun ünlü bir kemençeci olması, Kemençeci Anastas,
Sotiri ve Paraşko ile olan akrabalığına ek olarak taçlandırdığı Tanburi Cemil
Bey etkisi müzik tarihinde kendine özgü tavrı oluşturan ve pek çok sazendeye
yol gösteren usta bir yapının oluşumuna katkı sağlamıştır.
İcra üslubu ve ve müzikal sistem
olarak çok yakın olan Türk - Rum Kültürü ile bir arada gelişmiş olan 19 – 20. yüzyıl
İstanbul müziği için akla gelen pek çok önemli besteci ve icrâcı bulunmaktadır.
İstanbul’da yaşamış Ermeni, Rum, Yahudi toplumlarından pek çok usta sanatçı
yetişmiş ve günümüze kadar ulaşan eserler bırakmayı başarmışlardır. Bu sanatçılar
arasında virtüozite seviyesi ile pek çok günümüz öğrencisine de sesli metod
olmuş en
önemli isimlerden biri ûdi Yorgo Bacanos’tur. Yorgo Bacanos, gerek taksimleri,
gerekse udda geliştirdiği teknik ve melodik yapı sebebi ile çok defa bilimsel
olarak analiz edilmiş, tezlere ve makalelere konu olmuştur. 1900 doğumlu olması
sebebi Osmanlı’nın son dönemini aynı zamanda gençlik döneminde de Cumhuriyet’in
ilk yıllarını yaşamış olan Yorgo Bacanos’un Türk müziği için bir milat kabul
edilen Tanbûri Cemil Bey ile aynı zamanı paylaşmış olması önemlidir. Yorgo
Bacanos, Lâvtacı Lambo Efendi’nin iki oğlundan biri olmakla birlikte önemli bir
Kemençeci olan Aleko Bacanos’un da kardeşidir. Diğer bir adıyla Lavtacı
Haralambos olan babası hakkında pek bir kaynak bulunmamaktadır. Babasının Yorgo
Bacanos’a aktardığı müzikal miras konusunda Yorgo’nun müziğinden yapılan
çıkarımlar ile evdeki etkileşimin ve babadan gelen lavta aracının etkilerini
arıyoruz ve buluyoruz. Aile içinden gelen müzikal yapı ile Rum kökeni
birleştiğinde kültürlerin birbirine etkileşiminin de kaçınılmaz olduğu gözlemlemekte
ve dinlenilen ses kayıtlarında anlayabilmekteyiz.
Baba Lambo Efendi, Yorgo
Bacanos’un henüz 10 yaşındayken dönemin Taksim’deki ünlü gazinolarından olan
Eftalipos gazinosunda sahneye çıkmasıyla oğlunu bu yoldan döndürmek için uğraşsa
da başarılı olamaz. Oğlunun müzik mesleği ile devam edeceğini kabullendiğinde
O’nun ilk musiki hocası olur. Özellikle belirtmek gerekir Lavtacı Lambo
Efendi’ye ait bir ses kaydı elde bulunmadığından bu köşede iddia edilenler
bilimsel bir sonuçtan ziyade müzikal tecrübelerle edinilmiş zanlardan
oluştuğunu tekrar hatırlatmak isterim.
İstanbul Lâvtası İcrâ
özellikleri
19. yüzyılda ve 20 yüzyıl başlarında, İstanbul Lâvtası’nın eğlence
meclislerinde, meyhane, kahvehane gibi ortamlarda sıklıkla kullanıldığı bilinmektedir. Tercih
edildiği müzik ortamı Türk müziği çalgılarının genel kullanımına kıyasla pek
dar bir icra meclisidir. Bu müzi ekibi yapısından “kabasaz” takımı olarak da
bahsedilir. Bu takımın icrâ üslûbunun ve repertuar yapısının dışında bir olgu
ile karşılaşılmaktadır. Klasik ve ağırbaşlı repertuara göre daha hareketli ve
eğlence müziğine yönelik bir repertuar ve icra anlayışı göze çarpmaktadır.
Çalgının yapısındaki akor basabilme özelliği de bu tür müziklere destek
verebilmesini kolaylaştırmaktadır. Fakat bu durum melodi çalabilmesini de
engellememektedir. Şöyle ki, icrâcının tercihine göre yeri geldiğinde akor ile
ritm tutması yeri geldiğinde de melodiye de eşlik edebilmesi İstanbul Lâvtası
icrâcısın en önemli özelliğidir.
Lâvta ile akor duyurma yöntemi, “akor” kelimesi ile eş zamanlı akla
gelen armoni kuralları düşünülmeden gelişmektedir. Geleneksel müziğin
tınılarının kaybolmaması adına akorun içinde bulunan üçlü ve beşlilerin ne olup
olmadığı kaygısı icrâcı için önem arz etmemektedir. Karar perdesinin icrâcı
için rahat bir pozisyonda bulunması lâvta üslubu gereği basılacak akor için ilk
etapta yeterlidir.
Eser icrâsı sırasında hem melodiyi çalıp hem de üst tellere
dokunabilmek fiilen bazı teknik detayları beraberinde getirmektedir. Bu
detaylar sağ el bileğinin bilinçli kıvraklığı ile mümkün olmaktadır. Bu
kıvraklığın rastgele bir tavırla gerçekleşmesi mümkün olsa da doğru bir üslubu
ifade etmiş olmayacaktır. Dolayısıyla mızrap yönü yani üst ve alt vuruşlarının
planlı olarak yapıldığı bir vuruş tekniği gerekmektedir.
İstanbul Lâvtası’nın icrâsı konusunda incelenmesi gereken diğer bir
husus ise melodinin icrâ edilmesidir. İstanbul Lâvtası, Tanbûri Cemil Bey ve
sonrasında, melodi icrâsında yol almış ve lâvta mızrabı ile tempo tutma tarzına
ek olarak yatay icrâda da kullanılmaya başlanmıştır. Yani müzik içerisindeki
görevi dem ve pedal sesler ile ritmik yürüyüşün yanında, müziğin yatay hâli
olarak da nitelendirilebilecek olan tek sesli melodiyi de icrâ etme yoluna
girmiştir.
Yorgo Bacanos’un İstanbul Lâvtası İlişkisi
Yorgo Bacanos ismi lâvta icrâcılarının arasında olmayan fakat pek
çok müzik insana udu ile yol göstermiş bir isimdir. Babası da bir lâvtacı olan
Yorgo Bacanos’un üslûbunu bizlere bıraktığı ud icralarından çıkarımlarla
tartışabilmekteyiz.
Lâvta icrâcısı olmamasına rağmen müziğinde Cemil Bey’i barındırdığı
açıkça gözlemlenebilen bir icrâcıdır. İcrâsında lâvta üslûbunu hissettiren ana
öğeler açıkça görülmese de, kurmuş olduğu cümleler bakımından, Tanbûri Cemil
Bey’in lâvta ile kurduğu cümlelere olan benzerlikleri dikkat çekmektedir. Bu
konudaki en önemli etkilerden başta geleninin, babası Lâvtacı Lambo Efendi
olduğu husûsudur. Çocuk yaşta, evde başlayan müzik ortamı ve babasının
mızrabından duyduğu bu üslûb, onun udundan yansıyan lâvta mızrabının en önemli sebeplerindendir.
1950 tarihli akşam gazetesinde kendi ifadesiyle “Benim hocam babamdır… Aynı zamanda 25 senedir piyano çalarım, birçok
gazinolarda piyanistlik ettim, filmlerde çaldım, piyanoyu da alaturka çalarım…”
sözü ile çok sesliliğe de yatkınlığını görebiliriz. Ud taksimlerinde olan
çoksesliliği, tempo tutarak yaptığı eşlikler tıpkı lavta tavrıyla duyurduğu
akorlar, aslında aradığımız resmin bütününü tamamlayan küçük parçalar olabilir.
2006 yılında “Kalan Müzik” yapım şirketi tarafından yayımlanan “Yorgo Bacanos 1900 – 1977” isimli
çalışmanın icrâları dinlediğimizde, Lavtacı bir babanın evinde yetişen ve hatta
Rum kökenli ve bu kültüre yakın duran udi Yorgo’nun mirastan etkilendiğini net
olarak duyabiliriz.
Bu kayıtlarda İstanbul Lavtasını belirginleştirecek ve lavtacı bir
babanın oğlu olduğunu hissettirecek ve bu iddiaları güçlendirecek bazı durumlara
rastlanır, Şöyle ki;
Nihavend taksimin 7.
saniyesinde si bemol, re ve sol seslerini kullanarak, ritmik bir yapı ile
desteklediği müzik cümleleri bulunmaktadır. Bu yapıya ek olarak re ve sol
sesleri, pedal ses olarak da düşünüldüğünde, lâvta üslûbu ile Bacanos
arasındaki ilişki kurulabilmektedir.
Nota
1: Kalan Müzik
2006 – Nihavend Taksim–Ritmik ve pedal seslerin icrâsı (7. Saniye).
Yine aynı taksimde, Cemil Bey ve Kenan Şavklı’nın sıklıkla
kullandığı tremolo tekniğini tercih etmiştir. Bu tremolo yapısı aynı nihâvend
taksimin 2.05. saniyesinde bulunmaktadır.
Nota
2: Kalan Müzik
2006 – Nihavend Taksim–tremolo icrâsı (2.11. Saniye).
Yine aynı albüm içerisinde yer alan, Bacanos’un hüseyni taksimi
incelendiğinde, aşağıdaki örnekte olduğu gibi, hüseyni perdesi üzerindeki beşli
içerisinde gezinen bu motif, sadece nevâ telinde icrâ edildiği yani lâvtada
olduğu şekliyle tek tel üzerinde yatay icrâ olarak gerçekleştiği göze
çarpmaktadır.
Nota
3: Kalan Müzik
2006 - Tek tel üzerinde yapılan motif (0.13. Saniye).
Aşağıda örnek olarak verilen cümlede Yorgo Bacanos’u müzikal olarak
anlatan karakteristik melodiyi görebilmekteyiz. Bu melodi için tipik bir Yorgo Bacanos
cümlesi de denilebilir. Bu melodi lâvta üslûbuna yakınlığı ile dikkat çekmekte
olup Cemil Bey’in kurduğu cümlelere de benzerliği ile dikkat çekmektedir. Prof.
Mutlu Torun aşağıda notası olan bu müziği “Bacanos’un
yaptığı ilk taksimlerden olması sebebi ile lâvta üslûbunun etkileri
görülebilmektedir” (Mutlu Torun ile özel görüşme, 24 Aralık 2014) olarak
ifade etmiştir.
Nota
4: Kalan Müzik
2006 - Lâvta üslûbunda sıklıkla kullanılan cümle (2.13. Saniye).
Babasının
lavtacı olması, ağabeyi Aleko’nun ünlü bir kemençeci olması, Kemençeci Anastas,
Sotiri ve Paraşko ile olan akrabalığına ek olarak taçlandırdığı Tanburi Cemil
Bey etkisi müzik tarihinde kendine özgü tavrı oluşturan ve pek çok sazendeye
yol gösteren usta bir yapının oluşumuna katkı sağlamıştır.