9. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi, Kocaeli, Türkiye, 15 Nisan 2021, cilt.3, ss.14-34
Modern fiziğin günümüzdeki en çarpıcı keşfi kuşkusuz kuantum teorisinin ortaya atılmasıdır. XIX. yüzyılın başından itibaren şekillenmeye başlayan kuantum teorisinin ilk adımını, 1900 yılında Max Planck tarafından gerçekleştirilen ‘kara cisim ışıması’ deneyi sonucu radyasyonun paketçikler (kuanta) halinde yayıldığının keşfi teşkil eder.
Ardından Albert Einstein’in foto-elektrik olayına dair deneyleri ve meşhur çift yarık deneyi gibi kuantum teorisinin
farklı yönleri birbirinden bağımsız pek çok teste tabi tutulmuş ve günümüzde atom-altı gerçekliğin neredeyse
tartışmasız bir açıklaması haline gelmiştir. Bu tebliğde, kuantum teorisinin fizikî yönünden ziyade gerçekliğe dair
tasavvurumuzu etkileyen felsefî yönüne mercek tutulmak suretiyle kelâm ilminin en temel esası olan ispât-ı vâcip
meselesine getirebileceği yeni açılımların imkân ve sınırlılık zemini değerlendirilmiştir. Kelâmcıların ispât-ı vâcip
konusunda kullandığı ‘hudûs delili’ ya da ‘kozmolojik argüman’ın dayandığı fiziksel paradigmanın sürekli değiştiği
göz önünde bulundurulunca, kuantum teorisinin değerlendirilmesi hususunun kelâm ilminin dinamizmi açısından ehemmiyeti haiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu suretle tebliğin esas amacı kuantum teorisinin kendi mahiyeti
itibariyle tahlili değil, kelâm ilmine sağlayabileceği potansiyellerdir. Öncelikle kuantum fiziğinin gelişim süreci
kısa bir şekilde tasvir edilerek, teorinin kelâm ilmi ve Tanrı’nın varlığını ispat sadedinde önemli olabileceği düşünülen gözlemcinin rolü, belirsizlik ilkesi, yerel olmama gibi fenomenleri barındıran Kopenhag yorumu üzerinden
bir değerlendirmesi yapılmıştır. Söz konusu değerlendirmeler genel olarak; kuantum belirsizliklerini belirlemede Tanrı’nın rolü, kuantum boşlukları ve Tanrısal etkinlik, kuantum fenomenleri ve mucizelerin imkânı, kötülük
problemi ve kuantum alanı gibi teolojik alana taalluku olan hususlar üzerinden ilerlemiştir. Süreksiz bir doğa ve
indeterminist bir yapıyı öngören kuantum teorisinin kelâmın hudûs-i âlem, hüsün-kubuh, halku ef‘âli’l-‘ibâd gibi
temel meselelerinde yeni ufuklar açacağını düşünüyoruz.